24 Ekim 2007 Çarşamba

Yağmur...


Yağmur, ne zaman ve nasıl yağarsa yağsın, her zaman zevkle seyreder ve ruhu dinlendiren sesini dinlerim. Ve her yağmur, yağdığında, bende değişik duygular uyandırır. Ama çoğu zaman gözyaşlarını çağrıştırır.
Tabiat ananın gözyaşlarını…
Bazen güzel bir yaz günü güneş gökte pırıl pırıl parlarken, birden simsiyah bir bulut önünden hızla geçer ve iri damlalar halinde toprak ananın sinesine iner. Birkaç dakika sonra sanki hiç yaşanmamış gibi güneş yine içimizi ısıtmaya devam eder. Tek değişiklik toprak ananın o birkaç damla ile bile olsa etrafa yaydığı canlılık ve huzurdur.
Tıpkı annemizin ateşteki yemeğinden ortaya yayılan kokudan, radyodan kulağına çalınan bir müzik parçasından yada çayını yudumlarken elinde tuttuğu fincandan, onların hatırlattıklarından etkilenip, kaybettiklerini yada hasretlerini hatırlayıp, gözyaşlarına hakim olamaması gibi.
Bir de istanbul da pek yaşayamadığım zamansız yağan ama günlerce bize güneşin yüzünü göstermeden, üzerimizde grinin tüm tonları ile dolaşıp, bir gece yarısı ortalığı gündüze çeviren şimşekler ve yerleri sarsan gök gürlemeleri ile gelen, yağdıkça yağan, yağdıkça hızını alamayan ve günlerce devam eden, sellere dönüşüp karşısına ne çıkarsa önüne katıp götüren yağmurlar…
Onlar da diner, ama toprak ana haraptır. Üzerinde ne varsa sellere kapılıp gitmiştir kucağından….
Ama o anadır… Zamanla onarır kendini …Eskisinden daha verimli ve canlıdır artık.
Sanki aldanmışlığının farkına varan kadın gibi…..
Evet aldatmanın en acısı olan, insanın kendi kendini aldatması.
Ne kızacak biri vardır karşında, ne de küsecek. Çünkü tek sorumlu insanın sadece kendisidir.Bir tavır, bir hareket, yada bir söz aklını başına getirdiğinde, geçen zaman içinde tüm yaşadıkları bir film şeridi gibi geçer ve ruhunda açılan yara kanar, ağlar…
Yağan tüm yağmurların mutlulukları anımsatması dileği ile…

22 Ekim 2007 Pazartesi

Nereye Gidiyoruz...

Tarih boyunca yıkılıp yok olan medeniyetler devletler neden yıkıldı ? Tarih sahnesinden neden silindi? Tarihçiler gerçek boyutları ile çıkıp anlatmalı. Bugünlerde buna çok ihtiyacımız var.. Veya ayakta kalan medeniyetler neden ayakta kaldılar.. Nasıl başardılar..
Bir ülkenin yönetiminde söz sahibi olanlar, iktidarda olanlar veya iktidara talip olanlar kütüphanelerin tozlu raflarında bulunan tarihin sayfalarına bakmak ve okumak zorundadır. Bu tarihi belgeleri, gerçekleri okumayanlar, ders çıkartmayanlar bir ülkenin yönetimine iktidarına talip olmazlar..
Bu gibi birikimsiz kadrolar iktidara geldikleri zaman o ülkelerin yavaş yavaş tükeniş sürecine girdikleri görülür ve öylede olmuştur.
Bir ülke öz kaynaklarına dayalı çevreyle uyumlu bir üretim politikası geliştirip uygulamazsa
-Bağımsızlığı olmaz, özgürlüğü olmaz
-Eğitim, kültür, sağlık, hukuk, güvenlik vb. politikası olmaz. geliştiremez.
Üretmeyen bir ülkede; önce işsizlik başlar, açlık sefalet boy verir.Ardında hırsızlık, fuhuş, aile parçalanması hızla gelişir.
-Bu durumlar hat sahfaya ulaşınca ayrılıkçı temellere dayalı anarşi, terör hortlar.Bu umutsuzluk içinde sürüklenen toplum bireyleri kadercilik akımlarına yönelerek, dinle alakası olmayan tarikatlara yönelir.Ve bu odakları besler.Gittikçe bu durumlardan beslenen güç odakları güçlenerek organize güçlere örgütlere dönüşür. Kara para, gelir dağılımındaki eşitsizliklede beslenen güç odakları dolaylı veya dolaysız yollardan iktidara kadar taşınır ve söz sahibi olur.
Ne yazık ki, Ülkemizdeki görünüm ve ülkemizin sürüklendiği yol yukarıda sıralanan gelişmelere paralel bir benzerlik taşımaktadır.
Yaşadığımız sürece baktığımızda;
-öz kaynaklarımıza dayalı bir üretim politikamız yok
-Kırılgan bir ekonomimiz var
-Borca dayalı, borçla beslenen bir ekonomimiz hüküm sürmekte
Yaşadığımız çağ böyle iken, neden yeteneksiz insanlar ülkemizde, toplumda bir tuzak oluşturmaktadırlar ? Daha iyiyi, daha güzeli yapabilecek birikimli insanlar kadrolar, bilim adamlarımız, mühendislerimiz ve diğer kadrolarımız nerededir..?
Siyasi partiler neden bu insanlara kucak açmaz.? Bu insanlar neden hep dışarda kalır.? veya dışlanır.?
Ama bir yerler var ki halkın en çok güvendiği ve doğru bilgi alacağına inandığı bildiği, bilim yuvaları yani üniversitelerimiz, anayasal kuruluş olan meslek kuruluşları, toplum adına hareket ediyorum diyen sivil toplum kuruluşları, bu sürecinin içindeyse yıkım o zaman başlar..
Maalesef ülkemiz bu sürecin içine hızla sürüklenmektedir..

Ey tarihçiler ortaya çıkın toplumu ve bizi aydınlatın..?

21 Ekim 2007 Pazar

Referandum hakkında detaylı bilgi yok neye oy vereceğini kimse bilmiyor bu nedenle kimse muhtarlıklardan oy pusulasını alamadı
Yinede herkes bir vatandaşlık görevi olarak sandık başına giderek 'hayır 'oyu kullanmalıdır.
Yapılacak referanduma ilgisiz kalırsak sandıktan çıkacak sonuca razı olmaktan başka yapacak bir şeyimiz olamaz.
Herkes sandık başına giderek en demokratik hakkını kullanmalıdır.
'onlar' bu referandumu türk halkı cumhurbaskanını secsin demokratik bir cözüm olsun diye göstermelik olarak ortaya attılar ve her ne kadar göstermelik gözlerini boyama amaçlı bir referandum olsada biz gerçeği biliyoruz.
Biliyoruzki,
koyun gibi güdülmektense bir kez olsun bize sormadan hatta neye nasıl oy kullanıcagımız hakkında dahi detaylı bilgi vermeden aslında bizleri uyandırmamaya çalışarak sandık basına dahi göndermekten korkan hükümete inat herkes duyarlı bir vatandas olarak gidip oylarını kullansın ve bizi adam yerine koymayanlara cevabımızı oylarımızla verelim.

2 Ekim 2007 Salı

Yaşadığındır senin
Avucuna damlayan o tuzlu yaş…
Onarılmaz hatalara,
Ve bağışlanmaz günahlara
Taşıdığındır senin, o sersem baş…
Şimdi bir iklimdir pişmanlık
Sapsarı, kupkuru, bet beniz;
Döker yaprağını yavaş yavaş…
Bıraktığındır senin
Bir sevdayı ardında
Öyle kırık dökük, öyle
Savruk, salaş…
Haydi oynaş
Bir bedenden ötekine
Ara tenimi, ten yorgunu
çarşaflarda…
İstersen ayyaş
Bir küfür gibi devril sokağına…
İstersen aş
Bir namlu gibi çevril şakağına…
Çünkü çiçeğe küskün bu dal
Kırdığındır senin, orta yerinden
Ve işte budur vebal…
Ve dalı kırık, darmadağınık bir aşk
Özetindir senin,
İster git, ister kal…
İşte sana taş
Suretindir senin, içinde taşıyarak…
Ve içinden taşarak
Gözpınarlarına saldıran o nafile yaş
Hak ettiğindir senin…
N e öfkelere savrul, ne de şaş
Bunu sen istedin arkadaş…
Yusuf HAYALOĞLU