26 Temmuz 2007 Perşembe

Bodrum Kalesi..


Bodrum Kalesi Rodos (St.Jean) Şövalyeleri tarafından 1402 yılında yapılmaya başlanmış ve 1522 yılına kadar yapımı sürmüştür.(Kalenin inşasının başlangıç ve bitiriliş tarihleri konusunda değişik tarihler öne sürülmektedir.) Kalenin, isimleri İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve İspanyol kulesi olan 5 ana kulesi vardır. İngiliz Kulesi, Aslanlı Kule olarak; İspanyol Kulesi, Yılanlı Kule olarak da bilinir. Kale 1770 yılında Rus donanmasının saldırısına uğramıştır.
Padişah II. Abdülhamit zamanında bir hapishane olarak kullanılmıştır. En ünlü kalebent, Halikarnas Balıkçısı olarak tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır. Kale 1915 Fransız bombardımanından sonra terk edilmiştir.
1964 yılında Bodrum Kalesi, Müze Müdürlüğü olmuş, 1979 yılından beri Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak adlandırılmıştır.

25 Temmuz 2007 Tekne Turu...




Dün benim için güzel bir gündü...


Sabah 11:00 da tekne turuna çıktık deniz havası bana iyi geldi...Gerçektende ülkemiz çok güzel her zaman söylerim değerini bilmiyoruz . Daha önceki "orman yangınları" yazımda yazdığım yerleri yerinde gördüm ve gerçektende çok üzüldüm. Adeta kömür ocaklarını andıracak nitelikte bir durum almış.... Zaten resimdede göreceksiniz ...Tekne turunda Tavşan adası ,Kızıl Burun ,Klopatra Koyu ,Akvaryum koyu vs.. koylarda durakladık denizin ve güneşin keyfini bolca yaşadık :) Dönüşte aklım koylarda kaldı ..


Bodruma geldiğimizde yangın helikopterlerinin tur atması beni çok üzdü sonra yangın olmadığını öğrenince içim rahatladım...


Sevgili klavyem şimdilik bu kadar görüşmek dileğiyle Güneş ve deniz beni bekliyor ama öncesinde güneş koruyucu krem almam lazım :)

Sıcaklık 45 derece..



hava çok sıcak ve bugün fazla yandım galiba :( bu havada kuşların ne halde oldukları beni çok üzdü. Serçelerin resimlerini çekebilmek için bayağo uğraştım en sonunda yeğenime çektirmeyi başardım :) Birde yan tarafımızda güneşlenen aileye çok güldüm çok tatlı kızları vardı halasına yapacağını yaptı o da bende kaldın :) ama hamburgerlerini köpeğin yemesi çok hoşuma gitti :)

25 Temmuz 2007 Çarşamba

Tatilimin İkinci Günü...




selam klavyem. tatilimin ikinci günü ve bugün gerçektende çok sıcak bir gündü. saat suanda gecenin 02:20 si ve hava birazda olsa serinlemiş durumda ama benim hiç uykum yok :(
Tatilimin ilk günü doğum günüm olması ve yalnız geçirmem beni biraz hüzünlendirdi tabiki arayan ve soran arkadaşlarım bu akşam ne yapıyorsun soruları karşısında ben tatildeyim dediğimde hepsi şaşırdı tabiki o zaman yalnız değilsindir demeleri ise beni çok güldürdü :)
İstanbuldan yolculuğum çok heyecanlı ve komik başladı allahdan sağ sağlim ulaşabildik Bodruma. İlk gün Rixos otelim misafiri olarak otelde kaldık günümüz çok güzel geçti beni ilgilendiren otelin manzarası denizi kumsalı ve güneşi oldu.Zaten kalanların hepside ($) varyemez amca :)
İkinci günü ise bitezde sahilde geçirdik ilk gün ben güneş koruyucu kremimi akturda unuttuğum için ikinci günü eczaneye uğradım ve kendi karışımımı yaptım :) kuzenim ilk başlarda güldü ama gün sononda yanmama rağman hiç acı çekmememe çok şaşırdı :)
her gittiğim yerde muhakkak birşeyler unutuyorum gerçi akturda bu unuttum üçüncü eşyam oldu :)yarın yeni bir faktörü yüksek güneş koruyucu krem almam lazım ..
Neyse klavyem bu gecelik bu kadar yeter yarın sabah erken kalkıp spor yapacağım sonrasında deniz tabiki :) kahvaltıdan sonrada gökovaya tekne turuna çıkmayı düşünüyorum.. Birdahaki sıcak bir yaz gecesinde görüşmek dileğiyle...

23 Temmuz 2007 Pazartesi

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM ......


Bütün doğum günlerimde olduğu gibi istemsiz bir hüzün var içimde. Ve yine istemsiz bir şekilde geçen bir yılın muhasebesini yapıyorum...

Doğum günümün tatilimin ilk günü olması da beni daha çok hüzünlendiriyor Ben doğum günümde sevdiklerimle baş başa olmayı yeğlerdim..Gerçi tatilden de ne kadar keyif alacağımı bilemiyorum, aslında sırf değişiklik olsun diye kaçıyorum…

Koca bir yıl daha gitti ömürden... Bir adım ilerisini göremediğim hayatı yaşamaya devam ediyorum.. Geçmiş anılar yığını.. Gelecek zifiri karanlık.. Sıkışıp kaldım ikisinin arasında.. Tıkandı bir şeyler.. Kendimi ifade etmekten acizim bugün...

"Yas otuz beş, yolun yarısı Dante gibi ortasındayız ömrün"
Bu yazı Cahit Sıtkı Tarancı 'ya ithaf olunur.

Evet 23 Temmuz Pazartesi günü otuz beş yaşına giriyorum. Söylemesi bile ağır bir yaş. Otuz beşinci yaş insan döneminde çok önemli bir dönemdir. Her şeyden önce Cahit Sıtkı 'nın dediği gibi doğanın ortalama yaşama hakkımızın ortasındayız . Bu yaşta Okullar bitmiş, iş hayatı bir şekline kavuşmuş ve genelde aile kurma çoluk çocuk sahibi olma yada gönül arayışları kendi çizgisini bulmuştur. BEN hariç tabi ki :)16 yıllık iş hayatımda her şey yoluna girdi derken bir sorunlarla karşılaşmışımdır.

Eş dost sohbetlerinde artık sağlık ve hadi artık neden evlenmiyorsun soruları sorulmaya başlanır seyahat ve aşk yerine. Bu yaşlarda sağlık sorunları kıpraşmaya başlamıştır artık .Geçirdiğim ufak bir ameliyat beni bayağı sarsmışa benziyor…

Yaşamın orta sahasına girmişim , irkilmişim. Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan; biri "daha ne gördün ki" diyor asıl şimdi başlıyor hayat !.. Bundan sonrası rahat . Lakin " buydu görüp göreceğin " diye efkarlanıyor diğeri…Yaşı genç olanlar 35 e uzak durduklarını sanarak " sahi oldu mu o kadar ? hiç göstermiyorsun J " tesellisindeler..İlk yarı sadece bir ısınmaymış meğer asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın.. kavganın .. aşkın.. .. Öyle diyorlar…göreceğiz ne kadar doğru J Ne var ki her şey yarım hayatta yarım sevdalar da … Lakin gel de zamana anlat bunu.

Artık yaşamın bundan sonrası hiç bir şeye sıfırdan başlamak yada her şeyi sil baştan değiştirmek üzere değil, daha çok olanın üzerine neyin ekleneceği yada değiştirileceği üzerine kurgulanır.İlk yarıdan sonra pek cesareti yoktur kimsenin her şeyi silbaştan yeninde kurmaya…

Yaş otuz beş yolun yarısı değil Hayatın yeniden başlangıcıdır.

Ben yaşımı seviyorum yaşının bilincinde ve seçiminde olan herkese de Yeni Başlangıç diliyorum



uykudayım şimdi
ve
bir adım daha yaklaştım uyanmaya...

22 Temmuz 2007 Pazar

MUTLU BİR CUMARTESİ ÖĞLEN SONRASI...

selam klavyem . cumartesi öğeleden sonra benim için çok mutlu ve keyifli geçti. ilk defa değer verdiğim bir arkadaşımdan erken bir doğum günü kutlama mesajını aldım .Ayrıca almış hediye gerçekten beni çok duygulandırdı... Tekrar teşekkür ediyorum. Erken kutlamanın nedeni pazartesi yani doğum günümün olduğu gün tatilde alacağımdan. O gün taksimde buluştuk ve kısada olsa keyifli bir öğlen sonrası geçirdik...
Ne kadar melekler kahvesinda keyifle içtiğimiz kahvelerimizden sonra baktırdığımız fallardan umaduğumuzu bulamadıysakta benim için güzel bir gündü..
sağlıcakla mutlu kal herşey için teşekkür ederim Akideşekeri :)

21 Temmuz 2007 Cumartesi

Kahve ....


Kahve bitkisi ilk olarak 10.yüzyılda Etiyopya'da keşfedilmiş.O dönemlerde "tıbbi" olarak kullanılan kahve bitkisi 5 asır sonra yemene geldi ve yeni pişirme yöntemleriyle dahada çok popüler hale geldi.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul'a getirilen kahve büyük ilgi görmüş.Zamanla halk arasına inen kahve böylece herkezin içebilecği duruma geldi.Osmanlı'ya gelen venedik tacirlerinin bu içeceği ülkelerine taşıması sonucunda Avrupalılar kahveyle tanıştılar.
Kahve birkisi 18-24 C sıcaklıkta yetişen bir bitki olup, her türlü ortama uyum sağlamayan bir bitkidir.Oluşan kahve ağacı , yağmurlar sonrası 20bin ila 30 bin arası çiçek açar.Beyaz renkteki kahve çiçeğinin kokusu yasemine benzemektedir olgunlaştıktan iki hafta sonra çürümeye başlarlar.
1871 de Mehmet Efendinin kahveyi öğütmesiyle hazır bir şekilde gelen müşterilere sunmasıyla yakın zamanda " Kuru Kahveci Mehmet Efendi" olarak anılmaya başlandı.
Kahveden alınan tadlar ise bir başkadır.
Kahve içmeyi severim. Çayın ayrı bir yeri vardır kahvenin ayrı bir yeri vardır bende.
Kuşkusuz içilen kahve aynıdır ama hangi mekanda içtiğin ve kiminle içtiğin benim için daha bir keyif haline dönüşür.
Sahilde oturduğun rüzgarlı bir günde, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir... Kehvenin telvesine yüreğinin acısı karışır..
Bir pazar öğle sonrası annenin " hadi kahve yap da içelim " dediği kahve huzurludur. Köpükleri annenin gözbebeklerine yansır. Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir. Hele sonunda falda varsa deyme keyfine :) dimi...
Dostlarla içilen kahve neşelidir.. Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer şimdi olduğu gibi ...
Tek başına balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır. Acıdır tadı ama garip de bir keyfi lezzeti vardır..
Şimdi olduğu gibi beklemediğin bir anda uzatılan kahve başkadır... İçini ısıtır insanın ...
Dedeiğimiz gibi köpüğüyle, rengiyle, dumanıyla kahve aynı kahvedir ama içilen kahveler ruhunun süzgeçinden geçer ve içimizdeki tadları değiştirir..

14 Temmuz 2007 Cumartesi

Yalnız Olmak Adına..


selam sevgili klavyem :) seninle pek aram yoktur bilirsin.Pek sık yazdığım olmaz. Bugün cumartesi ve yine öğleden sonra baş başa kaldık... Oysaki güne güzel başlamıştık çünkü çok değer verdiğim akideşekerim buradaydı gerçi onada hak veriyorum burada çok canı sıkılıyor bir an önce gitmek için can atıyordu ve beklenen haber geldi :)
Onu anlatmak o kadar zorki ; Hiç bir söz hiç bir kelime onun güzel yüreğine tarif veremez.Yinede seni anlatmaya doyamıyorum... Biliyorum eksik kalıyor cümlelerim. Fakat içime sığmıyorsun ... Öyle büyüyorsunki günden güne seni nereye koyacağım diye korkuyorum. Sen gönlümün tek huzuru. Hayat seninle o kadar doluki en boş anıma bile can katıyorsun. İyiki varsın akide şekeri :)

Yanlız olma ya da yalnızlıktan kurtulma isteği.
Çoğu ikili ilişkilerde kişi belki farkında olmadan bencildir. Güçsüz olmamak, yalnız kalmamak, seyehate yanlız çıkmamak, yemeğini yanlız yememek, filmi yanlız izlememek adına birliktelikler yaşanır. Bu birliktelik içinde ne kadar kendimiz oluyoruz düşünmeli. İkili ilişkide hep insan kendinden birşeyler kaybediyor, kendinin yarısı saydığı kişiden birşeyler alıyor. Esas olan "ben" ise bu ikili ilişkide eriyip gidiyor.
Hep tavizler veriliyor beraberlik sürsün diye ve o kadar çok şey kayıp oluyor ki bu birliktelikte.
Neler mi oluyor?
Beklentiler karşılık bulamıyor bazen, umutlar zayıflıyor, hayal kırıklıkları artıyor, yürekler örseleniyor, kalpler kırılıyor. Tüm yaşananlardan sonra artık ne yapılsa kalbin yeniden kazanılması, eskisi gibi olunması mümkün değildir. Yaralar başka yüreklerle sarılmaya çalışılır. Yürekler yine bölünür. Her bölünmede insan kendinden birşeyler kaybeder, kendine biraz daha yabancılaşır.
İlişkiler içten ve samimi olmadığı sürece, sahtelik yüzlere ve yüreklere yapıştığı sürece insan hep kaybedecek, hep biraz daha küçülecektir.

Yitirilen Geçmişin Resmi...


Benim çocukluğumda fotoğraf çektirmek o kadar da yaygın değildi.Bu nedenle çocukluk resmim yok denecek kadar azdır.Geçen ay kuzenimin düğününe gittiğimde evdeki fotoğraflar arasında yolculuk yaptım.Çocukluğuma ait o kadar az fotoğrafım var ki.En büyük zevkimdir arasıra fotoğraflar arasında yolculuk yapmak.Bir duygu seli ; sürükler götürür beni.Yitirilen bir yakın, geçmişte kalmış izi kaybedilmiş bir arkadaş, dudaklarda donup kalmış gülümsemeler, zoraki çekilmiş fotoğrafda objektife bakanın memnuniyetsizliği... Zaman tünelinde yolculuk yaptırır alır götürür taa uzak yerlere ve zamanlara...
Bu kardeşimle çekinmiş olduğum resim çok hoşuma gider neden bu şekilde poz verdirmiler onuda anlamış değilim :) bu halimize hep gülmüşüzdür...

11 Temmuz 2007 Çarşamba

Orman Yangınları...


Muğlanın'nın Bodrum İlçesinde yangında yüzlerce asırlık zeytin ağaçları yanarak kül oldu. Evet haberlerden bir başlık.

Yaz mevsimini açtık, bundan sonra haftada bir böyle haberlerle karşılaşırız artık. Ağaç özürlü bir toplum olarak elimizdeki az sayıdaki ormanlarımızı kaybediyoruz. Ve gün geçtikçe çorak arazilerimiz çoğalıyor....

Ağaçın önemini bizlere ilköğretim yıllarımızda anlatmışlardı. Bize taze oksijen veren, toprakdaki erozyonu önleyen, iklimi yumuşatan vs.. ağaçlarımız. Faydaları anlatmakla bitmeyen, insanın ruh sağlığına kadar faydası olan ağaçlarımız.Bizlere atalarımızdan miras kalan asırlık ağaçlarımız.

Onları korumak için ne yapıyoruz?
Birey olarak düşünün ne yapıyoruz?
Gövdesine sevgilimizin baş harflerini kazıyoruz, manzaramızı bozuyor diye dallarını kesiyoruz belki...
Bu nedenle yanan orman alanlarımız için çok üzülüyorum. Çünkü onları geri getirmek yıllarımızı alıyor..
Çocuklarımıza ağaç sevgisini aşılamaya devam edelim, bilinçli bir toplum oluşturalım. Orman ve Ziraat Mühendislerine büyük iş düşüyor. Yangına neden olan sebeplere iyi araştırmalı ve çözüm üretmeliyiz..
Her zaman olduğu gibi yine bir devlet politikası gerekiyor. Tarım politikası, sağlık politikası veya eğitim politikası gibi.
Manisa belediyesinin ve TEMA vakfının başlatmış olduğu "Bir Çekirdek Bir Ağaçtır " kampanyasını bireyler olarak desteklemeliyiz...
Yeşil bir dünya için Yarınlar için Ormanlarımıza sahip çıkalım....

10 Temmuz 2007 Salı

Misketlerim ve Çocukluğum...


... Ben Özlüyorum
Misketlerimi Kaybettiğim Çocukluğumu
Daraldı Ama Değil mi Her Şey Daraldı
Sığamadım Sığamadık Çocukluğumuza
O Yüzden Büyük Değil mi...?

Ufak Bir Gülücük :)


Biran tebessüm nedir diye bir düşünce geçti zihnimden. Tebessüm bir anlamdır dedim kendi kendime ve üretmeye başladım.

Tebessüm, gülmek için yapılan bir ön adımdır. Tebessüm, mutluluktur. Tebessüm huznun ifadesidir. Tebessüm, güvendir. Tebessüm, hem kendimizi hem de karşımızdakini rahatlatmaktır. Bu böyle bir müddet daha arttı çoğaldı.

Sonra yeni bir düşünce beynimi kemirmeye başladı. Biz hangi durumlarda tebessüm bekleriz. Aslında bu bir ihtiyaç ve sanırım doğduğumuz ilk andan itibaren o keskin çığlığın arkasından başlıyor.

Unutmayalım ki tebessüm etmeyi unuttuğumuz anda hem kendimizi hem karşımızdakini mutsuz ediyor, mutluluğumuzu çalıyoruz el birliğiyle

9 Temmuz 2007 Pazartesi

İYİLİK ....


İYİLİK ....
Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır. Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokat ı yiyenin cani çok yanar ama tek kelime etmez ve kum üzerine su sözleri yazar: "BUGÜN EN İYİ ARKADASIM BANA BİR TOKAT ATTI."
Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler . Tokat ı yiyen yıkanırken batağa saplanır boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Boğulmak üzere olan arkadaş tam selamete çıktıktan sonra bir kaya parçası üzerine su sözleri kazır: "BUGÜN EN İYİ ARKADASIM BENİM HAYATIMI KURTARDI." Tokatı vuran ve sonra en iyi arkadaşının hayatini kurtaran kişi ona söyle der ," senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama simdi kayaya kazıyorsun,neden?" Öbür arkadaş ona söyle cevap verir.
"Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin. "

." Denilir ki: özel birini bulmak bir dakikanızı alır,onu değerlendirmeniz bir saat içinde olur, onu sevmek için bir gün yeter ama sonra onu unutabilmek için bir ömrün geçmesi gerekir.


AŞIK OLMAK, İLK ÖPÜŞME, YÜZ KASLARINIZ AĞRIYANA DEK GÜLMEK, SICAK BiR DUŞ. ÖZEL BiR BAKIŞ, MAİL ALMAK, MANZARALI BiR YOLDA ARABA KULLANMAK,RADYODA EN SEVDiGiNiZ KİSİNİN ŞARKISININ ÇALMASI, YATAĞINIZA UZANIP YAĞMURUN SESiNi DiNLEMEK.SATIN ALMAK İSTEDİĞİNİZ EŞYANIN %50 İNDİRİME GİRMESİ, UZAKTAKi BİR ARKADAŞINIZLA TELEFONDA KONUŞMAK, KÖPÜK BANYOSU, KIKIR KIKIR GÜLMEK. GÜZEL BiR SOHBET. KUMSAL. GECEN KIS GiYDiGiNiZ MONTUN CEBiNDEN ON MiLYON ÇIKMASI. KENDiNiZE GÜLMEK. GECE YARISI SAATLERCE TELEFONDA KONUSMAK.SU FISKiYELERİNİN ARASINDA KOŞMAK. DURUP DURURKEN GÜLMEK, YANINIZDA SiZE GÜZEL OLDUGUNUZU SÖYLEYEN BiRiNiN OLMASI. HAKKINIZDA GÜZEL SÖZLER SÖYLENDiGiNE KULAK MiSAFiRi OLMAK. UYANIP DAHA UYUYACAK BiRKAÇ SAATiNiZ OLDUGUNU FARKETMEK. YENi ARKADASLAR EDiNMEK. ESKi ARKADASLARINIZLA ZAMAN GEÇiRMEK. YAVRU BiR KÖPEKLE OYNAMAK. ODA ARKADASINIZLA GECE YARISI SOHBETLERi. GÜZEL DÜSLER. ARKADASLARINIZLA ARABA YOLCULUGU YAPMAK. SEVGiLiNiZLE YORGANA SARILIP İYİ BiR FİLM SEYRETMEK. ÇOK GÜZEL BiR KONSERE GiTMEK. ÇiKOLATALI KURABiYE YAPMAK, BİTTER ÇİKOLATA YEMEK, SEVDiGiN iNSANA SIKICA SARILMAK. iSTEDiGi ARMAGANI AÇAN KiSiNiN YÜZÜNDEKi iFADEYi GÖRMEK. GÜNESiN DOGUSUNU SEYRETMEK... VE BIR SÖZ ; "ALDIGIN HER NEFESI FIRSAT BIL,OT DEGILSIN YENIDEN BITMEZSIN..."



Güzel ve cahil yarışmacılar...
Önceki akşam Show TV’de başlayan yarışmayı izleyenler saçını başını yoldu. Ne Cumhurbaşkanı’nı, ne Bush’u ne de Kenan Evren’i tanıyorlar!
Birbirinden güzel, liseli, üniversiteli, kolejli kızlar, ilkokul düzeyindeki basit sorulara verdikleri cevaplarla ekran başındakileri şoke etti.
Show TV ekranlarında ‘Güzel ve Dahi’ adlı bir yarışma programı başladı. Vatan Gazetesi, yarışmada ortaya çıkan cahillik görüntülerini bugün sayfalarına taşıdı.
Sunuculuğunu Behzat Uygur ve Melike Güner’in yaptığı programda 8 erkek ve 8 kız yarışıyor. Erkeklerin birçoğu mühendislik bölümünde öğrenci. Hepsi de dahi derecesinde bir zekaya sahip. Kızlar ise son derece güzel ancak bilgi düzeyleri akıl alır gibi değil. İşte güzellerin şaşkına çeviren gafları:
Semra Özal için “Ünlü bir sanatçı olması lazım'' dedi Öykü Eyşimez (18 yaşında. Mankenlik yapıyor. Lise mezunu)
Ecevit’in adını hatırlayamadı. Yakın zamanda öldüğünü söylerken partisini DYP olarak hatırladı. Pele için renginden dolayı “Afrikalı futbolcu elinde siyah beyaz top var, Beşiktaş’ta mı oynuyor'' diye sordu. Semra Özal için de “Ünlü bir sanatçı olması lazım'' dedi.
“Maradona Bursaspor’da oynuyor, Uluç puro içiyor'' Merve Kaban (22 yaşında. Oyuncu. Lise)
Abdullah Gül’ü tanıdı “Fakat hala görevde mi onu bilmiyorum'' dedi. Maradona’yı tanıyamayan Merve, “Kendisi Bursaspor’lu mu? İsmi Macit mi? diye sordu. Hıncal Uluç içinse “Puro içer, Ece Gürsel ile birlikte olmuştu'' dedi.
Clinton fotoğrafına baktı tanıdı: “Clinton Bush!'' Özge Özçelikel (18 yaşında. Manken fotomodel. İzmirli. Lise mezunu)
Clinton’un resmi gösterilen Özge, “Bush mu?'' dedi. Daha sonra Clinton olduğunu anlayan genç kız tam ismine “Clinton Bush'' dedi. Özge, Fazıl Say’ı ise ancak “Hande Ataizi’nin sevgilisiydi'' ipucunu aldıktan sonra tanıdı.
“Irak’ın başkenti Lübnan. Pardon Lübnan değil Musul'' Zümra Ufuk Behram (21 yaşında. Aydın Üniversitesi İnternet gazeteciliği öğrencisi)
“Irak’ın başkenti Lübnan'' dedi. Kendisine ikinci bir şans verilen Zümra bu defa da Musul cevabını verince “Aslında bizim anne tarafı Arap ama benim heyecandan aklıma gelmedi'' dedi. Daha sonra Ahmet Necdet Sezer resmi gösterilen Zümra, ilk ismini hatırlayamadı “Şu anda Ankara’da Bahçelievler’de oturuyor, devlet adamı. Abdullah Gül olamadı, hala görevine devam ediyor. Anavatan partisindeydi'' dedi.
Evren için: “Kazım mıydı neydi, astsubay mıydı?'' Rüya Isırgan (20 yaşında. Oyuncu ve dansçı.
Pera Güzel Sanatlar mezunu)
Tayyip Erdoğan’ı tanıyan Rüya hangi semtte doğduğu sorusuna “Kadıköy veya Kartal’da olabilir'' dedi. Rüya Kenan Evren fotoğrafını görünce “Kemal mi, Kazım mı, Kendi miydi'' diye sordu. Evren’in geçmişteki mesleğine ise “Bunların hepsine çalışmıştım, astsubay mıydı?'' diye sordu.
Ve diğerleri:
Esra Ersoy (24 yaşında. Bilkent Üniversitesi Turizm mez.)
Tansu Çiller’i bildi. Elvis Presley’i tanıyamadı. Adolf Hitler için ise “Adolf Hitle, Adof Hitli, Adof Hider'' dedi. Elvis Presley için de “Eurovision’da birinci mi oldu'' diye sordu.
Özlem Elmas (19 yaşında. Lise mezunu. Fotomodel)
Pavarotti’ye Bill Gates dedi. Fatih Terim ve Yılmaz Güney’i tanıdı.

SANAL DÜNYADA YARIŞMAYLA İLGİLİ YORUMLAR

GÜZEL ve Dahi yarışması internet sitelerinde de geniş yankı buldu. Ekşisözlük’te yer alan yorumlardan bazıları şöyle:
Kadının ancak fiziğiyle, erkeğin de ancak zekasıyla çekici olabileceğini öğreten program. Bilmiyorduk, iyi oldu...
En iyi komedilere taş çıkaracak şekilde insanı yaran yarışma programı kisvesi altındaki bacak şovu.
Şu anda televizyon ekranında saçaklı turuncu kısacık bir elbise giymiş uzun bacaklı bi kızın bi masanın üzerinde macarena eşliğinde dansettiği, güya dahi olan bi oğlancağızın da masanın hemen dibinde oturup gözlerini kararlı bi biçimde indirip yere baktığı yarışmamsı. Ağzımdaki kolayı püskürttüm şerefsizim.. Yiğit Özgür karikatürü olabilirdi o sahne, daha deli daha absürd bişi görmedim televizyonda daha önce.
Yarışan kızların güzellikleri tartışılır ama genel kültürden yoksunlukları tartışılmaz.
Direk danışıklı dövüştür, izlemeyiniz efem.
Bunlar içip mi çıkmış içmeden mi sarhoş olmuşlar dedirten yarışma. Özellikle Özge adlı yarışmacı özenle seçilmiş olmalı bu yarışma için. Kendisine kızılcık sopası vermek istiyorum ödül olarak.
Elvis Presley Eurovision’a katılmış, bir de birinci olmuş. Vay beee diye izliyorum, geceme neşe katıyor bu yarışma...
Dahi diye isimlendirilen erkeklerin partnerleri olan “güzel'' kadınların dans ederken bacaklarına popolarına bakmamak için şekilden şekilde girdikleri yarışma.
Rezaletin son perdesi. Adolf Hitler’in başbakan olduğu fantastik bir dünya. Dünya gider Live Earth’e biz gideriz güzel ve dahi’ye!!!
Bazı oyunbozanlar yüzünden bir dahaki programlarda güzel mini etekli kızlar göremeyebileceğimiz program.

7 Temmuz 2007 Cumartesi


Yunuslar ve balinalar diğer tüm memeliler gibi ciğerleri ile solunum yaparlar. Bu, onların su içinde iken balıklar gibi nefes alıp veremeyecekleri anlamına gelir. Bu nedenle nefes almak için düzenli olarak su yüzeyine çıkarlar. Başlarının üstünde hava alıp vermelerini sağlayan bir delik bulunur. Burası öyle tasarlanmıştır ki hayvan suya daldığında delik bir kapak tarafından otomatik olarak örtülür ve içeri su kaçması önlenir. Su yüzeyine çıkıldığında ise, kapak yine otomatik olarak açılır.
Boğulmadan Uyumayı Sağlayan Sistem

Yunuslar her nefes alışlarında ciğerlerinin % 80- 90'ını havayla doldururlar. Oysa çoğu insan için bu oran ancak % 15'i bulur.Yunuslar için nefes almak insanlarda veya diğer kara memelilerinde olduğu gibi bir refleks değildir, iradeli bir harekettir. Yani biz nasıl yürümeye karar veriyorsak, yunuslar da nefes almaya karar verir. Bu, hayvanın suda uyurken boğularak ölmemesi için alınmış bir tedbirdir. Yunus uykusu sırasında beyninin sağ ve sol yarım kürelerini yaklaşık on beş dakika arayla nöbetleşe kullanır. Bir yarım küre uyurken, diğer yarım küre yüzeye çıkarak hayvanın nefes almasını kontrol eder. Yunusların ağızlarındaki gagaya benzer çıkıntı ise sudaki hareketlerini kolaylaştıran bir başka tasarımdır. Hayvan bu yapı sayesinde suyu daha iyi yarmakta ve daha az enerji harcayarak, daha hızlı yüzebilmektedir. Modern gemilerin burunlarında da yunus ağzına benzer bir çıkıntı vardır. Bu hidrodinamik tasarım, gemilerin hızını da aynen yunuslarınki gibi artırmaktadır.

Yunusların Sosyal Yaşamı

Yunuslar çok büyük gruplar halinde yaşar. Güvenli bir koruma için dişiler ve yavrular böyle bir grubun ortasında yer alır. Grubun hasta üyesi yalnız bırakılmaz, ölene kadar grubun içinde tutulur. Bu güçlü dayanışma bağı, yeni bir yavru gruba katıldığı ilk günden itibaren başlar. Yunus yavruları önce kuyrukları dışarı çıkacak biçimde doğarlar. Bu sayede doğum tamamlanana kadar yavrunun havasızlıktan ölmesi önlenmiş olur. En son yunusun başı doğum kanalından çıkar çıkmaz, ilk nefesini alması için hızla su yüzeyine çıkarılır. Genellikle, yardım amacıyla anne yunusa bir başka dişi yunusda eşlik eder.

Anne yunus doğumdan sonra hemen yavrusunu emzirir. Süt emmek için dudağı olmayan yavru, annesinin karnındaki bir yarıktan çıkan iki süt kaynağından beslenir. Bu bölgeye ufak ağız darbeleriyle dokunduğunda süt fışkırır. Yavru her gün onlarca litre süt içer. Bu sütün % 50'si yağdan meydana gelir (ineklerde ise sütün sadece % 15'i yağdır). Bu yoğun kıvam sayesinde, yavrunun vücut ısısını dengelemek için ihtiyaç duyduğu yağlı deri tabakası hızla oluşur. Hızlı dalışlar esnasında diğer dişiler yavruyu aşağı doğru iterek yardımcı olurlar. Ayrıca, yavruya avlanmayı ve sonarını kullanmayı da öğretirler. Bu yıllarca süren bir eğitim safhasıdır. Bazıları yıllarca sevdikleri bir aile üyesinin peşinden ayrılmazlar. 30 sene boyunca bu böyle devam edebilir.
Yunuslar insanlarla kıyaslanamayacak kadar derin sulara dalabilirler. Bu konudaki rekor Balinagillerden amber balığına aittir. Amber balığı bir nefes alışla 3000 metre derine dalış yapabilir. Gerek yunuslar gerekse balinalar bu tip dalışlara uygun bir tasarımda yaratılmışlardır. Palet şeklindeki kuyruklar suya dalmayı ve yüzeye çıkmayı oldukça kolaylaştırır.

Dalış için yaratılmış bir başka tasarım da hayvanın ciğerlerinde gizlidir: Hayvan derine daldıkça üzerindeki suyun ağırlığı, yani basıncı artar. Bu basıncı dengelemek için, ciğerlerinin içindeki hava basıncını da giderek artırır. Ancak bu hava basıncı giderek çok yüksek derecelere çıkar. Aynı basınç bir insan ciğerine uygulansa, ciğer yırtılıp parçalanacaktır. İşte bu tehlikeye karşı yunusun vücudunda çok özel bir koruma yaratılmıştır: Yunusların akciğerlerindeki bronşlar ve hava kesecikleri, basınca karşı son derece dayanıklı kıkırdak halkalarla korunmuştur.

Yunusların vücutlarındaki bir diğer yaratılış örneği ise, vurgun tehlikesine karşı alınan tedbirdir. Dalgıçlar su yüzeyine hızlı çıkışlarda basınç farkından kaynaklanan bu tehlikeyle karşılaşırlar. Vurgunun nedeni, akciğerlere çekilmiş olan havanın ani bir biçimde kana karışarak damarların içinde hava kabarcıkları oluşturmasıdır. Bu baloncuklar kan dolaşımındaki düzeni bozarak ölüm tehlikesi meydana getirir. Balinalar ve yunuslar ise bizler gibi akciğerleriyle solumalarına karşın böyle bir problemle asla karşılaşmazlar. Bunun nedeni, derinlere dalarken insanlar gibi dolu ciğerle değil, boş ciğerle hareket etmeleridir. Ciğerleri hava ile dolu olmadığı için, bu havanın basınç değişikliği nedeniyle kana karışması ve dolayısıyla "vurgun yeme" tehlikesi ile karşı karşıya kalmazlar.

Ama asıl soru burada ortaya çıkar: Eğer ciğerlerini hava ile doldurmuyorlarsa, oksijensiz kalıp boğulmaktan nasıl kurtulurlar?

Bu sorunun cevabı, bu canlıların kaslarındaki yüksek orandaki "miyoglobin" proteinidir. Bu miyoglobin proteinleri, çok yüksek miktarda oksijen molekülünü kendi üzerlerine bağlar ve muhafaza ederler. Yani canlı için gereken oksijen, ciğerdeki havada değil, doğrudan kasların içinde saklanır. Yunuslar ve balinalar bu sayede uzun süre nefes almadan yüzer ve diledikleri kadar da derine dalabilirler. İnsanlarda da miyoglobin proteini vardır, ama çok daha az oranda olduğu için, aynı yüzme serbestliğini sağlamamaktadır. Yunus ve balinalara özel olan bu biyokimyasal ayarlama, elbette bilinçli bir tasarımın açık delilidir. Allah, her canlı gibi deniz memelilerini de içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla yaratmıştır

5 Temmuz 2007 Perşembe

Yaşadıklarımdan öğrendiğim...


Yaşadıklarımdan öğrendiğim...
" Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var ''
___Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi _____
- Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten -
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği...
__ İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne __
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa.....
*Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır*
(Kopmaz kökler salmaktır oraya )
^^Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını ^^
!!!_Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin _!!!
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara;
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin ...
%... İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine... %
+ Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına +
[ İnsan balıklama dalmalı içine hayatın ]
''Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına ''
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar .....
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle, bir bardak su içmenin mutluluğunu ...
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
//Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle //
-Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı -
' Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına '
*Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı *
***Yaşadıkarımdan öğrendiğim bir şey var: ***
,,,,Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına ,,,,
........Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır.......
''Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana"

3 Temmuz 2007 Salı

GİRABOLU'yu TANIYOR MUSUNUZ?


Yöresel adları: Dağdığan ağ, geleboru, gilabada, gildar, giligili,girabolu, girebolu, gilaboru, gilaburu
Drog adı: Cortex viburni opuli / ağaç kabuğu
Tentür: Viburnum olpulus D1-D3
Bitki Adı : GİRABOLU AĞACI (Viburnum opulus)

Toplama/kurutma: Genç dalların kabukları nisan-mayıs döneminde soyulur, ince kıyılır ve gölgede kurutulur. 2-4 m yükseklikteki bu ağaç, ülkemizde Orta Anadolu bölgesinde yetişir. Ağacın meyvesinin turşusu da yapılır(Kayseri).
Bileşim: Viburnin, Valerian asitleri, Salikoside, Arbutin, reçine, tanen
Etkileri: Kramp çözücü, yatıştırıcı, adstingent(dokuları sıkıştırıcı-sağlamlaştırıcı), sinir sistemini güçlendirici
Kullanım alanları: Gilaburu ağaç kabuğu, kramplara ve kas gerginliklerine karşı oluşturduğu olumlu etki nedeniyle, saygıyla anılmaya hak kazanmıştır. Genellikle iki alanda kullanılır: Biri, yumurtalık ve dölyatağı kasları ile ilgili problemlerdir. Bitki dölyatağını yatıştırır ve böylece adet görme sürecindeki ağrılı kramplar sona erer. Aynı biçimde etki yaparak, olası düşükleri de önleyebilir. İkinci kullanım alanı ise, aşırı adet kanamalarının ve menopozla ilgili aşırı kanamaların kontrol altına alınmasıdır.

Kullanım biçimleri: Yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış dal kabuğu, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine kadar ısıtılır ve 10-15 dakika kaynadıktan sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan içilir.

Karışım: Dölyatağı ve yumurtalık ağrılarına karşı ve olası düşük tehlikesine karşı, kediotu kökü çayı ile eşit oranda karıştırılarak kullanılır. Yarım tatlı kaşığı gilaburu kabuğu ile yarım bardak suda hazırlanan gilaburu çayı, yarım tatlı kaşığı kediotu kökünün yarım bardak kaynar suyla haşlanıp, 10 dakika demlendirilen kediotu kökü çayı ile eşit oranda karıştırılarak içilir.

Tentür: Viburnum opulus D1, D2 veya D3 inceltisi, günde 3 kere 25-30 damla, yarım kahve fincanı ılık suya eklenerek alınır. Yukarıda anılan tüm rahatsızlıklara karşı etkilidir.

Uyarı: Aspirine alerjisi olanlarda alerjik tepkilere yol açabilir. Önerilen dozajlara uyulduğunda, bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur.

HER DERDE DEVA

Gilaboru meyvesinin halk arasında böbrek hastalıklarının tedavisinde ve böbrek taşının düşürülmesinde yaygın olarak kullanıldığını belirten Doç. Dr. Aksoy, şöyle dedi:

“Sonbaharda toplanıp salamura yapıldıktan sonra tüketilen gilaboru, sadece böbrek hastalıklarına değil, birçok hastalığın tedavisinde de yararlı olmaktadır. Kabukları kaynatılan gilaboru, astım, romatizma, yüksek tansiyon, sara nöbetleri (epilepsi), kabakulak, doğum sonrası spazmlar, uyku bozukluğu gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilmektedir. Gilaboru suyu, ayrıca safra kesesi hastalıkları ile bazı karaciğer hastalıklarına da iyi gelmektedir. Gilaborunun bazı kanser tümörlerini azaltmadaki olumlu etkileriyle ilgili olarak halen Amerika’da, Harward Medicine School’un araştırması devam etmektedir.”

alpha-Amyrin:
Summenformel: C30H50O
Molmasse: 426,7 g/mol
beta-Amyrin:
Summenformel: C30H50O
Molmasse: 426,7 g/mol
Toplama/Kurutma : Genç dalların kabukları nisan-mayıs döneminde soyulur, ince kıyılır ve gölgede kurutulur. 2-4 m yükseklikteki bu ağaç, Ülkemizde Orta Anadolu bölgesinde yetişir. Ağacın meyvesinin turşusu da yapılır (Kayseri).

Etkileri: Kramp çözücü, yatıştırıcı, adstingent (dokuları sıkıştırıcı sağlamlaştırıcı), sinir sistemini güçlendirici Kullanım Alanları : Gilaburu ağaç kabuğu, kramplara ve kas gerginliklerine karşı oluşturduğu olumlu etki nedeniyle, saygıyla anılmaya hak kazanmıştır. Genellikle iki alanda kullanılır. Biri,yumurtalık ve dölyatağı kasları ile ilgili problemlerdir. Bitki dölyatağını yatıştırır ve böylece adet görme sürecindeki ağrılı kramplar sona erer. Aynı biçimde etki yaparak, olası düşükleri de önleyebilir. İkinci kullanım alanı ise, aşırı adet kanamalarının ve menopozla ilgili aşırı kanamaların kontrol altına alınmasıdır.

Kullanım Biçimleri : yarım veya bir tatlı kaşığı ince kıyılmış dal kabuğu, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine kadar ısıtılır ve 10-15 dakika kaynadıktan sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan içilir.

Uyarı : Aspirine alerjisi olanlarda alerjik tepkilere yol açabilir. Önerilen dozajlara uyulduğunda, bilinen herhangi bir yan etkisi yoktur.

Girabolu (Viburnum opulus) - Hanımlarda rahim spazmını giderir, hamileliği kolaylaştırır. Regllerin ağrısız olmasını sağlar .

Vakitsiz bebek düşüm ve doğumlarını önler.
İdrar söktürerek üreyi düşürür, sinirleri kuvvetlendirir

--------------------------------------------------------------------------------

KULLANIM ALANLARI

Böbrek: Böbrek taşlarının bütün cinsleri asılları itibarıyla suda çözünmeyen kalsiyum tuzu olup bu tuz oluşumunu yerinde eritecek bir ilaç bulunmadığından dolayı lazer, ses dalgası vs. gibi yollarla böbrek taşı fiziksel olarak parçalanıp yerinden oynatılarak düşürülmeye çalışılmak- tadır (diğer bir yöntem açık operasyondur). Ve bu yöntemler hastaya aşırı ağrı- sancı vermenin yanında kalıcı yan tesirleri olan yöntemlerdir. Girebolu ise böbrek taşını, diğer usullerde ( lazer. vs. ) olduğu gibi; fiziksel parçalama yöntemi ile değil kimyasal çözünme ile yok ettiğinden dolayı ne taş çözünürken nede idrar ile birlikte atılırken hasta ağrı sancı hissetmez. Taşın oluşum süreci tersine işleyerek, taş tamamen erir ve idrar ile birlikte kimyasal madde olarak atılır. 1 kür (8 kg ) girebolu 1 hafta içerisinde 6 - 8 mm böbrek taşı eritebilmektedir. Taş 8 mm den büyük ise her 8 mm için bir kür düşünülmelidir. Girebolu ayrıca böbrek tembelliğine ve bazı cins böbrek kistlerine de iyi gelmektedir. Not:Sertliğinden dolayı lazerinde kıramadığı kristalize cins böbrek taşını Girebolu' da eritmeyebilir. Bu cins taş ile karşılaşma riskimiz %1-2 civarındadır.

Prostat: Girebolu, idrar kanalını genişletme özelliği ile mesanenin bir seferde ve kolaylıkla boşalmasını sağlar. Gece ve gündüz sık tuvalete çıkmayı azaltır.

Kadın hastalıkları: Adet zorluğu ve düzen- sizliğine karşı çok etkilidir. Spesifik olarak Kramp, yumurtalık ve rahim kası rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılır. Rahmi rahatlatır. Böylece adet görme krampları sona erer ayrıca Mensturasyondan kaynaklanan ağrıları azaltır. Düşük durumu/ tehlikesinde kullanılır. Damar genişliğini düzenlemesinden dolayı adet dönemlerinde aşırı kan kaybını ve menapozda ki kanamaları azaltır. Kaynak:www.purplesage.org.uk

Kalp/ Tansiyon: Girebolu yatıştırıcı, damar genişliği düzenleyici, iskelet ve kas rahatlatıcı , kalp güçlendirici etkiye sahiptir. Girebolu " Visceral" gerilim / Tansiyon için çok etkilidir. Kas gerilimini azaltır ve spazmları engeller. Hipertansiyonda Cardiovascular sistemini rahatlatır ve tansiyon rahatsızlığından kaynaklanan kabızlığı engeller. Harici kullanımda kramp ve kas gerilmesini rahatlatır. Bazı migren vakalarında da yardımcı olabilir. Kaynak:www.purplesage.org.uk

İdrar Yolu Hastalıkları: İdrar kanalındaki iltihaplanmaları temizler. İdrar kanalındaki daralma ve boğumları açar, idrar zorluğu ve yanmalarına karşıda son derece etkili ve tedavi edicidir.


HAZIRLANIŞI VE KULLANILIŞI

su içerisinden alınan girebolu bir süzgeç yada kevgir üzerinde ezilir. Meyvenin çıkan suyuna kendisi kadar içme suyu ilave edilir ve bu karışım sıkıldığından itibaren 24 saat içerisinde hasta tarafından içilir.Tadı hafif ekşi olan girebolunun mümkün olduğu kadar bu haliyle içilmesi tavsiye edilmesine rağmen hasta içmekte güçlük çekiyor ise mümkün olduğu kadar az olmak kaydıyla karışım şeker ile tatlandırılabilir.

Dikkat...!

Hastanın 24 saat içerisinde tüketebileceği sıvı bir seferde hazırlanmalıdır. Diğer bir deyişle hazırlanan sıvı mutlaka 24 saat içinde tüketilmelidir.
Gerek meyve gerekse sıkılarak hazırlanmış sıvı sıcaktan ve direkt gün ışığından korunmalı serin bir yerde saklanmalıdır.
Girebolu kullanımı zamana yayılmamalı olabildiğince yoğun kullanılmalıdır.(günde en az 1 kg Girebolu ezilerek suyu yukarıda anlatıldığı şekliyle hazırlanıp kullanılmalıdır.)
Bekleyen meyve mutlaka su içinde ve serin bir yerde muhafaza edilmelidir. Kevgirde ezilerek elde edilen Girebolu öz suyuna mutlaka birebir ölçüde su katılmalıdır.
Girebolu' nun bu güne kadar hiç bir yan tesiri tespit edilememiştir.