20 Ağustos 2007 Pazartesi

Akçakoca....



Bu hafta sonuki istikametim Karadeniz kıyısında denizle ormanın birleştiği fındık diyarı Akçakoca. Hem denizin tadinı çıkarmak hemde etrafı gezmek için benim gibi yerli ve yabancı turistleri ağırlamakta.

Akçakoca'da güneş denizden doğar denizden batar diyorlar. Buranın eski adı da zaten Diapolis, yani parlak şehir.

Gece iki saatlik araç yolculuğumuzdan sonra Akçakoca'ya varmıştık. Yola çıkmadan ve yolda yemek yemediğimiz için bayağı açıkmıştık. Akçakocada bizi bekleyen arkadaşımızı aradım ve hangi balık lokantasına gelelim dedim. Gurme'de buluştuk balıklarımızı yedik ve sonrasında güzel bir sahil turu yaptık. Çınar caddesi gece trafiğe kapatılıyor ve bir hayli kalabalık oluyor.Gece istanbul'a nazaran daha bir serinde üşüdüm desem yalan olmaz :) Ertesi günü sabah erkenden kalktım ve sahil boyunca yürümeye başladım. Denizde geçen takaları ve yunusları izledim.Deniz kenarında midye kabuğu ve taşlar topladım. Uzun bir plajı var hafta sonları çevre illerden gelenlerde olduğu için sabah saatlerinde kalabalıklaşmaya başladı. Deniz derin ve dalgalı tabiki ben kenarlarda dolaştım çünkü bundan ül yıl önce akçakocaya gittiğimde o zaman bu kadar detaylı gezememiştim gözümün önünde birisi boğuluyordu dalgalar aldı götürdü adamı o yüzden kenarlarda dolaştım vede güneşlendim..
Tabiki her tatil yöresinde olduğu gibi buradada bir eşyamı kaybetmeyi ihmal etmedim :)

Sahilden sonra istikametimiz Akçakoca'nın sembolü niteliğindeki Ceneviz Kalesi. Ceneviz Kalesi 1216 yılında ticaret gemilerine yol göstermek için kurulmuş. Şimdi ise sahil bölümü ile birlikte büyük bir mesire alanı olarak hizmet veriyor.
Akçakoca'nın Beyazkayaları kaleden görülebiliyor. Bunun benzeri Kefken Kerpe 'de Şeytan Kayalıklarını görmüştüm.
Büyük dilek kuyusu ise, hemen dikkati çekiyor. Burasını aslında Kale Müdürü tarafından çöp atılmasın diye dilek kuyusuna çevirmiş. Şimdi hem temiz kalıyor hem de atılan paralarla kaleye gelir sağlanmış oluyormuş :)
Akçakoca'ya gelip de dünyada pek başka bir örneği olmayan Merkez Cami'yi görmeden dönmek olmaz. Mimar Ergün Subaşı, klasik kubbe yerine sentez mimari uygulamış. Sekizgen köşelerden oluşan kubbe ve mavi dokulu minarelerle eşsiz bir cami ortaya çıkmış..
Ayrıca yöresel lezzetler olarak yaprak sarma, mancarlı pide ve Akçakoca'nın özel tatlısı melengüçeyi deneyebileceğiniz yerlerden birine de girebilirsiniz.
Birde yemeğin üstüne fındıklı tahin helvası en güzeli denemenizi tavsiye ederim...

Dönüşte Düzce Hasanlar Köyüne uğradık yeğenlerimi görüp sohbet ettikden sonra İstanbul yoluna koyulduk. Yolda sapanca tesislerinde mola verdim ben orasını çok seviyorum hoş biryerdir. Sapanca gölü kenarında huzurlu bir tesis kışın dahada güzel oluyor. Yörük çadırında ayranımızı iştik. Ayranını tavsiye ederim çok güzel. Sonrasında biraz etrafı gezindik bahçesindeki hayvanları sevdik yalnız çocuklar tavşanları korkuttuğu için ben yakalayıp sevemedim çok şirinlerdi yol arkadaşım yakalayıp sevmişti bende resimlerini çekmiştim keşke bende o zaman alıp sevseydim... Resimlerimiz çekindikden sonra tekrar yola koyulduk.Bir hafta sonu gezimizde böylelikle tamamlanmış oldu.
Birdahaki gezimizde buluşmak üzere klavyem...

Hiç yorum yok: