24 Ağustos 2007 Cuma
Gönderen
İstanblue
zaman:
Cuma, Ağustos 24, 2007
0
yorum
21 Ağustos 2007 Salı
20 Ağustos 2007 Pazartesi
Akçakoca....
Akçakoca'nın Beyazkayaları kaleden görülebiliyor. Bunun benzeri Kefken Kerpe 'de Şeytan Kayalıklarını görmüştüm.
Büyük dilek kuyusu ise, hemen dikkati çekiyor. Burasını aslında Kale Müdürü tarafından çöp atılmasın diye dilek kuyusuna çevirmiş. Şimdi hem temiz kalıyor hem de atılan paralarla kaleye gelir sağlanmış oluyormuş :)
Birde yemeğin üstüne fındıklı tahin helvası en güzeli denemenizi tavsiye ederim...
Gönderen
İstanblue
zaman:
Pazartesi, Ağustos 20, 2007
0
yorum
18 Ağustos 2007 Cumartesi
Turşu Suyu Canınız Çekerse.
Bodruma gidipde canınız turşu suyu çekerse Bodrum Turşucusuna uğramayı ihmal etmeyin derim.Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi mezunu Cem bey ile Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu Ziya beyin girişimi ile açılan Bodrum Turşucusu’nda lahana, Ankara Çubuk turşusu, kornişon, domates, pancar, biberiye, yakan, tatlı biber, fasulye, patlıcan dolma, lahana dolma, biber dolma, muşmula, kayısı, yeni dünya, üzüm, şeftali, sarımsak, çağla, badem ve erik turşuları satılıyor. Ayrıca turşu suyunu mutlaka denemelisiniz. Canınız turşu veya turşu suyu isterse Bodrum merkezde bulunan turşu dükkanına uğrayabilir ya da Oasis’te ayaküstü bir bardak turşu suyu içebilirsiniz.
Gönderen
İstanblue
zaman:
Cumartesi, Ağustos 18, 2007
0
yorum
Aşk Coğrafyasında Konuşmalar...
Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi hikâyelerimiz var. Bugün bile yüzlerce türkümüz, bu hikâyelerden alınmadır. Bu aşıklar, çok acı çekerler ama buluşamazlar. Hikâyenin sonu ise çok enteresandır. Aslı, gerdeğe girmek için düğmelerini çözerken elbisesi alev alır, yanar. Kerem de yanar. Aşkla yanarlar ve yine buluşamazlar. Fakat hikâye burada da bitmez. Kerem ile Aslı’nın külleri kalır ve küller birbirine karışır.. İşte Anadolu toprakları: Kayseri, Erzurum, Bursa, İskenderun Kerem ile Aslı’nın külü. Bu topraklarda anneannelerimiz, dedelerimiz, birbirinin küllerine karıştı. Biz burada insanlığın külüne karıştık. En çok ziyaret edilen, tarihin en çok mezar adları taşıyan, sandukaların, kral mezarlarının, evliya türbelerinin en çok olduğu topraklardayız. Bu topraklar, Kerem ile Aslı’nın külüdür ve bu kül, bizi ilahi tutkallarla bağladı. Şimdi bize etnik ayrımcılık dayatıyorlar. Ama hiçbirimizin annesi, babamıza aşık olurken, ‘bu, inşallah Çerkez’dir, Boşnak’tır’ demedi. Ancak hepimizin annesi ve babası, bir düğünde karşılaştıkları zaman, ‘seni yaratan ne güzel yaratmış, ben sana kurban olayım’ demiştir. Biz, Allah’ın yarattığı her insana evlenirken kurban olduk, çoluk çocuk kurban olduk. Bu topraklara da kurban olduk. Biz, şehirlerimizi böyle kurduk. Birliğimizin temelinde, bu aşk felsefesi, bu evliyalar ve bizi kardeş yapan bu türküler, bu halaylar, bu kemençeler yatıyor...
(Tanıtım Yazısından)
Gönderen
İstanblue
zaman:
Cumartesi, Ağustos 18, 2007
0
yorum
Sahhaflar ve İkinciel Kitapçılar...

İki meslekte aynı gibi görünsede arada önemli farklar vardır aslında. ikinci el kitapçılar daima ucuz kitap satarlar, romanlar, hikaye kitapları, çocuk kitapları bunlardan bir kaçı...sahhaflar ise bunun çok daha ötesindedir. bulunmayanı bulur, kitaplar hakkında bilinmeyini bilir, nadir baskı kitaplar, imzalı kitaplar, ilk baskı kitaplar, osmanlıca, yunanca, arapça, ermenice dilinde kitaplardan en az biri hakkında konuya hakim digerlerinide önüne koyduğunuzda yorum yapabilendir..ikinci el kitapcılarda kitaplar cidden ucuz olur vay be dersiniz iyi fiyata aldım. ama sahhaf dukkanlarından alacaginiz bir kitap pekte ucuz olmayabilir çunku o kitabı bir daha bulamama ihtimaliniz vardır. daha sayısız farkı olan bu iki eski kitap sektörü günümüzde içiçe girmiştir kim ikinci el kitapcı kim sahhaf belli degildir...
Gönderen
İstanblue
zaman:
Cumartesi, Ağustos 18, 2007
0
yorum
14 Ağustos 2007 Salı

Amerikalı genç kadın yazar V.C. Andrews küçük yaşta geçirdiği hastalıktan ötürü, ömür boyu üzerinde yaşayacağı tekerlekli sandalyesinde yazmaktan şikayetçi olmadığını açıklıyor.Kitapların konusunu gerçek hayattan alıp almadığı sorusunuda cevapsız bırakıyor. ÇATIDAKİ RÜZGAR, GAZAP TOHUMLARI, ÖÇ YUVASI ve ÇATIDAKİ DİKENLER V.C. ANDREWS' in diğer romanlarıdır.
Arka kapaktan Alıntıdır.
Gerçek olamayacak kadar kan donduruyor. 4 kardeş bir çatı katına kilitleniyor ve özgürlükleri ellerinden alınıyor.Aşk mı para mı önemlidir sorusu yanıt buluyor. Anneleri para uğruna çocuklarını zehirliyor.Çok üzücü ve sürükleyici bir hikaye..Yazar gerçekten okurken sizi sanki çatı da yaşıyormuşsunuz gibi bir izlenime kaptırıyor.
Dilerimki böyle hayatlar sadece satırlar arasında kalırlar...
Gönderen
İstanblue
zaman:
Salı, Ağustos 14, 2007
0
yorum
10 Ağustos 2007 Cuma

Gönderen
İstanblue
zaman:
Cuma, Ağustos 10, 2007
0
yorum
Kendine İyi Bak...
(Alıntıdır)
Gönderen
İstanblue
zaman:
Cuma, Ağustos 10, 2007
0
yorum
8 Ağustos 2007 Çarşamba
Mars
Gönderen
İstanblue
zaman:
Çarşamba, Ağustos 08, 2007
0
yorum
5 Ağustos 2007 Pazar
Hikaye....
Gönderen
İstanblue
zaman:
Pazar, Ağustos 05, 2007
2
yorum
2 Ağustos 2007 Perşembe
Kendimden Kaçtım....
Bu bir büyüydü benim için, sonsuza kadar ve mutlu yaşamamı sağlayacak o üç elmanın düşmesiydi. Yaşamımın bir masala dönüşmesiydi. Sense bunların benim için ne anlama geldiğini hiç bilmedin.
Sıradan biri, hayatından öylesine gelip geçmiş biri, sana bir kez bakmış sonra unutmuş herhangi biri olmamı istedin.
Bense sana bir kez baktım, ve hiç gitmedi yüzün gözlerimin önünden…
Ben durup durup seni özlerken, senin hiç haberin olmadı. Sana yazarken, parmak uçlarım kağıda değil tenine dokundu, hissetmedin, anlamadın. Nefesini kıskandım, sana nefes kadar yakın olmak için tanrıya yalvardım. Sen saçlarına dokunurken ben dokunuşunu hissettim saçlarımda, sen bana bakarken, ben eridiğimi hissettim. Senin hiç haberin olmadı.
Tüm dileklerimi senin için diledim. Tüm isteklerimi sana göre belirledim. Sen olursan olsun istedim, tüm istediklerim. Anlamı olmayacaktı. Sensiz gerçekleşecek hiçbir dileğin, bende bir anlamı olmayacaktı.
Sonra kaçtım kendimden. Sana varmak için tüm yolları denedim. Seninle konuşmayı denedim, sana bakmayı denedim, sana dokunmayı denedim. Denedikçe yanıldım, yanıldıkça yandım. Yandıkça parçalandım. Sana varamadan, savruldu parçalarım. “Gözlerin gözlerime değdikçe, felaketim oldu, ağladım”*
Yüreğimdeki varlığını bilmenden çok, yüreğinde var olmak istedim. Hayatımdaki anlamını bilmenden çok, hayatında bir anlamım olsun istedim. Bana bakarken beni gör istedim. Beni bil istedim. Belki bir hayaldi ama, beni sev istedim. Ben savaş verirken kendimle, en çok da seninle, senin bunlardan hiç haberin olmadı.
Kim bilir, belki de olsaydı umurunda olmazdı.
Gönderen
İstanblue
zaman:
Perşembe, Ağustos 02, 2007
0
yorum